19 Ocak 2016 Salı

13:34 -

Naftalin Kokusu

Bazen, kendini uzayda ki o sınırı olmayan boşlukta hissetmek ve o boşluğu doyasıya yaşamak istersin.

Yıllar önce bir gün kırılma anım neydi bilmiyorum ama kendimi o boşlukta hissedebilmeyi delice istedim. Galaksilerden oluşan yorganı üzerime örtmek ve konuşmak istedim. Tüm hayatı, benli ya da bensiz gelişen en ufacık ayrıntıya kadar düşünmek ve oradan hangi yaşımdaysam o yaşımda yeniden doğmuşçasına ayrılmak istedim.

Ve her istediğimde bunu yaptım. Insanlardan uzaklaştım, düşündüm en önemlisi de kendimi acımasızca eleştirdim. Bazen kendime yenildim bazen de kazandım kendimle olan savaşımı fakat hep o sonda yenilendim, iyi hissettim. Herkesin iyi hissetme yöntemi farklıdır, bunu anladığımda insanların yöntemlerini terk edip kendime özel yöntemler oluşturdum. (Sonrasında da galaksilerden oluşan naftalin kokulu yorganım ilk uğradığım adreslerimden biriydi artık.)

Kendime şunu söyledim!

Kimsenin en önemli sorusu olan, nasıl iyi hissedersin sorusuna cevap aramamalıydım, merak etmemeliydim. Çünkü biliyordum ki bu en insanın aslında en özeli ve özüydü. Onlara bırakmayı tercih ettim.
Mesela,..
Bir gün çokca canı sıkılan dostumla konuşurken "atla gel" dedim. "Atla gel yanıma, Saat geç biliyorum ama gel yine de önemli değil..." O gelene kadarda duvarın birinde köşe oluşturdum. Renkli postitlere tek kelimelik şeyler yazdım, ona iyi geleceğini bildiğim. Kağıtlarda çay, sigara, karakum (uzun sohbetli yürüyüşleri yaptığımız yolumuz) sessizlik, Ahmet Kaya, temiz bir yatak ve uyku.. gibi şeyler yazıyordu. Kapıdan içeri girdiği an "orada dur ve şimdi şu kağıtlardan birini seç yanıma gel dedim" beni şaşırtmadı ve tabi ki çay'ı seçti. Bende usulca suyu koymaya ve  demlisinden olması gereken çayları hazırlamaya gittim.

Iyi miydik sonrasında.. Saçmalamayın. Çay kime iyi gelmez ki?

Bu gece o içtiğim çay sonrasında ki mutluluğumu ve huzurumu hissettim. . Bazen alakasız olaylar size geçmişinizde ki anlarınızı hatırlatır. Bunu yaparken de gereksizce plansızdır. Ve siz sadece hissederek, sandığınızda ki duyguların tozunu şöyle bir alırsınız. Işte bende tam manasıyla tozunu almam gereken duygularımın biriktiğini hissettim.. Plansızdım, plansızdı.. Tam manasıyla da alakasızlığın daniskasıydı.

Hüzünle karışık mutluluk bilirsiniz.. Özlem de vardır içinde tebessüm de. Anlamazsınız da bir yandan ne olduğunu. Gariptir.. Oyleyim şu günlerde.. Garibim,anlam aramayı bırakmış, tuhaf ! Sanirim Bitkinin fotosentez haliyim.. Fakat biliyorum bana neyin iyi geleceğini. Icinde kaybolacağım uzay boşluğum. Ve bir de annemi hatırlatan naftalin kokulu galaksi tasarımlı yorganım.

Kokusunda kaybolacağın anne yorganın varsa gece buluşacağın ya da renkli postitlere sahipsen, mutluluğu çok bi seyde arama olur mu? Iyi hissetmek için çaba gösterme, gösterdikçe kendine inat eder ve adımlarını geriye doğru atarsın.

Çünkü denedim. Inadıma yenildim. Sonra gözüm renklerine kıyıp kullanamadığım postitlerime gitti. Çünkü olduğum yerde anne yorganına sahip değildim . Bende sahip olduklarıma, daha fazla sarılmaya devam ettim. inanın mutlu da oldum..
Velhasıl;
Yöntemlerini bulmalısın ihtiyacın olanı ayırmalı ve bitki olmaktan yanı fotosentezden(!) vazgeçmeli asıl insan olabilme en önemlisi mutlu insan olabilme yükünü sırtlanmalısın. Zaten değer vermediğinde yeterince zor olabilecek bir göreve sahipsin be kardeşimm..

Sevgilerimle..

16 Ocak 2016 Cumartesi

09:24 -

Zamanın Birindekilere..

Zamanın birinde bir prens ve prensesin yaşadığına inanmıştın. Ve bir de kötü kalplı , bir şeylerin yaşanmasına engel yan karakterlere.. Ve sen farketmeden prens ya da prenses oluyordun. Aslında kimdin hiç düşünmedin. Zamanın birinde iki sınırın olduğuna inanmıştın . Doğru ve yanlış . Seçim senindi fakat sen tam anlamıyla iyi oluyordun. Ve tüm hayatın boyunca, kötülere karşı mücadele ediyordun.. Düşünmedin hangisiydin? Zamanın birinde gülümsemenin ve ağlamanın varlığına inanmıştın. Gülüyorsan kesinlikle mutluydun,ağlıyorsan da büyük bir probleme sahiptin.. Uluorta gülerdin fakat ağlarken saklanmaya ihtiyaç duyardın. Ve sen bunun nedenini hiç mi hiç düşünmedinn.. Zamanın birinde dostluğa ve ister istemez düşmanlığa inanmıştın. Dostların çoktu ve sen herkes tarafından sevilen kişiydin. Fakat dur düşmanın yoktu sana yanlış yapanlar vardı sen ise mağduruydun oyunun. Düşünmedin gerçekten mağduru muydun? Zamanın birinde ölüme ve yaşama inanmıştın.. Sen yaşayandın ve en az 80yasında belki ölecektin. Ölüm sana ait değildi,yaşamın uğurlayan yüzüydün .. Asla uğurlanmayacaktın. Düşünmedin neden ölümü yakıştırmıyordun kendine. Ve sonra zaman değişti.. Prens-Prenses hikayelerinin zihnine yapılan ulaşılmaz kişi çalışmalarının oyunu olduğunu öğrendin. Fakat geç kalmıştın. O kişi olduğuna tüm benliğinle inanıyordun artık. Doğru ve yanlışın sınırlarını çok yanlış anlamıştın. Bencilliginin kurbanıydın çoğu kez. Ve buna doğru diyordun. Saçından tırnağına yanlışlarla doluydun oysa ki.. Içsel huzursuzluğunu bastırmak için daha çok gülmeye başlamıştın. Gülerken artık o kadarda mutlu sayılmazdın. Işin kötü tarafı sorunların boyunu aşmıştı fakat ağlama duygunu yitirmiştin. Yılda bir kez anca ağlayan o kişi artık gerçekten sendin. Dost görünen insanlarla doluydu etrafın. (Belki sende -gibi görünendin) Seni sahiden seviyorlardı senle konuşurken. 
Fakat arkanı dönmemeliydin. Unutma! Mağdur olan hiç bir zaman da sen değildin. Kendinden duygu çaldın durdun.. Inanmadığın ölüm de intikamını aldı ve duygu hırsızlığı yaptığın gün buldu seni. Ve sen öylesine savunmasızdın..
Sonunda ise aslında **
Yanlış yerde yanlış kişiydin artık. Sen sen değildin ruhun ölmüş,yaşamın seni çoktan uğurlamıştı. 
En önemlisi de sen bunu asla göremedin .